BEN- GURION: DUA KENDİNİ ALDATMAKTIR

David Ben Gurion ve Prof. Bergman'a yazdıgı mektup

İsrael’in ilk başbakanı açıklıyor: Dua eden askerlere imrenmiyorum. David Ben-Gurion’un iç felsefesine benzersiz bir bakış...

İlk Siyonist hareketin üyelerinin giriştiği yolculukla ilgili hiçbir şey, basit ve öngörülebilir değildi. Hayal gücünü aşan bir gerçeklik yaratmak için Siyonizm’in yaratıcı zihinlere ihtiyacı vardı; genç hareket aradığını Pinsker, Herzl ve Ahad Haam gibi önemli figürlerde buldu. Bu kişiler öldükten sonra bile, hareketin üyeleri büyümeye devam etti ve Herzl’in, Ahad Haam’ın tanımladığı gibi manevi bir merkez ve “uluslara ışık” olarak hizmet edebilecek bir Yahudi devleti vizyonunu yerleştirmeye devam etti.

Devlet kurulduktan ve söz ve eylemlerle tasavvur edilen vizyon, gündelik hayatta tezahür ettikten sonra, devlete evrilen bu hareketin liderleri, filozoflara ve teorisyenlere meydan okumaya devam ettiler. Şimdi yeni kurulan üniversitelerde toplanan aydınlara dönüştüler ve onlara Yahudi egemen yaşamının bu yeniden doğuşunun ortaya çıkardığı sorunları ve soruları sundular.

Felsefeye hevesle ilgi duyan, devlet adamı olan David Ben-Gurion, akademisyenler ve farklı uzmanlık alanlarından uzmanlarla sürekli diyalog halinde olmaya özen gösterdi. Mucitler, bilim adamları ve filozoflarla kapsamlı yazışmalar yaptı, çeşitli konulardaki görüşlerini gözlemledi ve aynı konularda kendi görüşlerini netleştirdi. Ulusal Kütüphane koleksiyonları, Ben-Gurion tarafından gönderilen ve alınan birçok mektubu içerir; Aralarında İsrael’li filozof ve akademisyen Profesör Samuel Hugo Bergman’a gönderdiği bir mektup ve Bergman’ın yanıtı da var.

1960 yılında, İsrael’in ilk baş bakanı, yakın tarihli bir kişisel deneyim hakkındaki düşüncelerini paylaşmak için Prof. Bergman ile temasa geçti. Ben-Gurion, Bergman’a mektubuna Tevrat ayetinin felsefi-teolojik bir analiziyle başladı: ”O’nu Tanrının suretinde yarattı” (Yaratılış1:27). İnsan gerçekten Tanrı’nın suretinde mi yaratıldı? Ben-Gurion aksini düşündü. Ateizmi reddetmiş ve “dünyanın körü körüne bir araya getirilmiş maddelerden ve atomlardan oluştuğu ve kozmosun bir mantığı veya kuralı olmadığı” varsayımını reddetse de, Tanrı’nın herhangi bir şekilde kişileştirilmesini ’putperestliğin farklı biçimleri’ olarak kabul etmiştir.”

Evreni ve nasıl işlediğini anlayamama, insanı “gizemli sonsuzluğu” (belki de bilinmeyen ilahi özü en iyi şekilde tanımlayan kabalanın bir ifadesi) insanla karşılaştırmaya götürür-bu saf kibirden başka bir şey değildir.  Ben Gurion, ‘Yaratıcı’ kelimesini, insanın sonsuzluğun anlamını ifade edemediğini veya mantık yoluyla yakalayamadığını ifade etmenin bir yolu olarak, tırnak içinde yazdı.

Mektubunun sonunda, Ben- Gurion, Bergman ile paylaştığı düşünceleri beraberinde getiren deneyimi şöyle anlatıyor: ”Yom Kippur dua ayini düzenleyen bir paraşütçü grubuna katıldıktan hemen sonra, bu mektubu Yom Kippur’dan hemen sonra yazmam garip görünebilir. Buradaki barakalardan birinde (Ben-Gurion’un çöldeki evi Sde Boker’de) dün bütün akşam ve bugün neredeyse bütün gün, şofar çalınana kadar duaları izledim, dinledim ve düşündüm. Söylediklerine inanan birkaç kişinin bağlılığını hissedebiliyordum; onlara karşı sevgi ve saygı duydum-ama onları kıskanmadım. ” Ben-Gurion, duanın insan ve yaratıcısı arasında bir diyalog olmadığını savundu ve “hoş gelebilir-ancak gerçek değil, kendini aldatma” olduğunu iddia etti.

Bir ay sonra 11 Kasım’da, Bergman yanıtını göndererek gecikme için özür diledi. Başbakana adıyla hitap etti (Bay Ben-Gurion), unvanını atladı, ancak “çok saygı duyulan” ifadesini ekledi. Bergman, Moşe Rabenu’nun Sina Dağı’nda aldığı fikrine küçümseyerek cevap verdi: ”Her ne kadar Tevrat hakkındaki görüşümün, Tevrat’ı salt seküler bir kitaptan başka bir şey olarak görmeyenlerden çok, saf imana sahip olanlara daha yakın olduğunu söylemeliyim ve Tevrat ile seküler edebiyat arasındaki temel, büyük farkı görmüyorsunuz.”

Bergman, ”Kutsal metinlerin olduğu temel bir gerçektir; yukarıdan ilhamla yazılmış metinler.” Bergman’a göre bu kutsal metinler arasında Yeni Ahit, Kuran ve Hint Vedaları da bulunmaktadır. Bu metinlerin kutsal olması, ”tarihsel-bilimsel eleştiri araçlarını uygulayan kitapların incelenmesi” gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Aynı zamanda, Bergman daha yüksek dünyaların varlığını kabul etti ve “Bu kutsal metinler, yüksek dünyaların insanın gelişimini etkilediği en önemli kanallardır.” diye yazdı.

Bergman’a göre dünyanın yaratılışı, tıpkı insanın Tanrı’nın suretinde yaratılması gibi, ”İlahi, metafizik veya isterseniz sembolik bir biçimde” doğru olan gerçeklerden biridir. Bergman, Tanrı’nın mantık yoluyla kavranamayacağı ve bu nedenle kişinin “O’nun önünde saygı ve huşu içinde durması” gerektiği konusunda Ben Gurion ile aynı fikirdeydi.

Bergman, mektubunun sonunda ‘Yaşlı Adam’ı (başbakanın yaygın olarak anıldığı gibi) rahatsız eden soruyu-duanın özü sorununu ele aldı. Şöyle yazdı: ”Duanın bir diyalog olup olmadığı sorusu, bence teorik argümanlarla cevaplanabilecek bir soru değil. Teorik olarak, görünüşe göre, dua eden kişinin kendi kendine konuştuğu konusunda elbette haklısınız, yine de bütün resmin bu olup olmadığını, bir izleyici söyleyemez. Bu bir deneyim meselesidir. Ben bir deneyiciyim ve bu nedenle tüm dinlerin ve ulusların en büyük dualarının duygularına inanıyorum. Bunun ’kendini aldatma’ olduğunu söyleyen, iki aşığı gözlemleyen ve aşkın kendini aldatmaktan başka bir şey olmadığı konusunda ısrar eden birine benzer. ’Objektif olarak’, dışarıdan, o haklı. Yine de, ’aşk ölüm kadar güçlüdür’.”

David Ben-Gurion acaba mektubuna aldığı bu cevaptan sonra fikrini değiştirmiş miydi? Kimbilir?

Samuel Hugo Bergman kimdir?

1883 yılında Avusturya-Macaristan Krallığının bir parçası olan Prag’da dünyaya geldi. Samuel Bergman Prag ve Berlin’de felsefe öğretimi aldı.  Prag’da henüz öğrenciyken Bar Kochba Siyonist  Öğrenciler Grubu’na dahil oldu. Kısa bir süre sonra Siyonist makaleler yayınlamaya başladı. Bu dönem esnasında Martin Buber ile tanıştı. Buber onu önemli ölçüde etkiledi.

Bergman, Prag Üniversitesi’nde kütüphaneci olarak çalışıyordu. Bu görevi 1907’den itibaren 1919’a kadar sürdürdü. Sadece 1. Dünya Savaşı sırasında mecburen ara verdi. Çünkü o sırada Avusturya Ordusu’nda savaşıyordu. 1920 yılında İsrael topraklarına geldi. Ulusal Kütüphane’de ve Üniversite Kütüphanesi’nde müdürlüğe getirildi. Bu görevi 1935 yılına kadar sürdürdü. 1928’den itibaren Yeruşalayim İbrani Üniversitesi’nde felsefe dersleri verdi. Profesörlük unvanını aldı ve 1935-38 yılları arasında üniversitenin ilk rektörü oldu.

Bergman, ’Encyclopedia Hebraica’ ansiklopedisinin genel felsefe bölümünün başkanı oldu. “Iyyun” isimli bir felsefi yayının editörlüğünü de yürüttü. O tarihlerde aynı zamanda HaPoel HaTzair ve daha sonra Brit Shalom’un bir üyesiydi. 1947 yılında Yeni Delhi’de yapılan Pan-Asiatic Konferansı’na Yahudi delegasyonunun başı olarak katıldı.

Bergman’ın ilgi alanı bilim ve din üzerinde yoğunlaşmıştır. İbranice dilinde, Immanuel Kant, Maimonides ve 20. yüzyılın en önemli düşünürleri üzerine yazıları yayınlanmıştır. 1954 yılında beşeri bilimler konusunda İsrael Ödülünü (Pras İsrael) almıştır. Özellikle ”Mantığa Giriş” adlı çalışması buna neden olmuştur (Intoduction to Lojic).

Bergman’ın Tanrısal imanı ve dinle ilişkisi Martin Buber ve Franz Rosensweig’dan etkilenerek başladı. Aynı zamanda bazı Hıristiyan ve Hintli filozoflardan da etkilendi. Din hakkındaki fikirlerini ve felsefesini “Thinkers And Beleivers” (Düşünenler ve İnananlar) adlı kitabında topladı. Ayrıca Yeni Yahudi Düşüncesi’ni aktaran kitabının önsözü “Faith and Reason” iman ve sebebi üzerineydi. Prof. Bergman, 1975 yılında Yeruşalayim’de yaşama veda etti.

Kaynak: National Library of İsrael

Joint Authority For Jewish Zionist Education

Prof. Samuel Hugo Bergman